16. yüzyılda yaşayan İsviçreli hekim ve kimyager Paracelsus’un “Zehir ile ilacı ayıran dozudur!” sözünden yola çıkarsak, bedenimize giren bir maddenin, miktarına bağlı olarak yararlı da zararlı da olabileceği sonucuna varırız.
Tıp alanında önde gelen dergilerden “New England Journal of Medicine”da yayımlanan, Massachusetts Hastanesinin vaka sunumlarından birinde kan basıncı ve kalp hızı aniden aşırı derecede düştüğü için acil servise getirilen bir kadın hasta yer almaktadır. Ayrıntılı tetkiklere rağmen bu durumun nedeni ortaya konamamış, eşinin ifadesi üzerine hastanın öğle yemeğinde bahçelerinde yetiştirdikleri bitkilerden toplayıp hazırladıkları salatadan bol miktarda yediği ve bunun sonucunda zehirlendiği ortaya çıkmıştır. Burada salata malzemesine bahçelerinde süs bitkisi olarak yetiştirdikleri yüksük otu (digitalis) karışmıştır. Digitalis göze hoş gelen görüntüsüne karşın bedenimize kontrolsüz olarak girdiğinde zararlı olabilir. Buna karşın çok sayıdaki klinik çalışma ve deneyimler sonrasında uygun dozda kullanıldığında digitalis’in özellikle kalp yetersizliği tedavisinde yarar sağladığı ortaya konmuştur.
Kumadin (warfarin) kalp hastalarında kan sulandırıcı olarak kullanılan ilaçlardan biridir. Küflenmiş tatlı yonca otu ile beslenen sığırlarda iç kanamanın ortaya çıktığının dikkati çekmesi üzerine keşfedilmiş, daha sonra fare zehiri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Fare zehiri içerek intihar etmeye çalışan bir askerde ortaya çıkan klinik tablonun irdelenmesi sonucunda insanlardaki kullanımı gündeme gelmiştir. Protrombin zamanı ölçümleriyle doz ayarlaması yapıldığında atriyal fibrilasyonu olan hastaların tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır.
Sonuç olarak bitkisel tedaviden yarar sağlayabilmek için kimlerde ve hangi miktarda kullanılması gerektiğinin iyi bilinmesi gerekmektedir. Aksi taktirde düşük doz ile yarar sağlanamayacağı gibi yüksek dozda da zararlı etkiler ortaya çıkmaktadır.